29 Haziran 2016 Çarşamba

Suç ve Ceza: Türkiye'nin Geleceği

     Suç ve Ceza, bugüne kadar yazılmış en iyi romanlardan birisidir benim için. Onu bu denli değerli yapan süslü cümleleri yahut başarılı betimlemeleri değildir. (Elbette bunları sevenler de var.) Bu romanı başarılı yapan, gerçekliğin ruhundan kopup önümüze gelmiş olmasıdır. Gündelik yaşamın zorluklarını öyle bir vurur ki okuyucunun yüzüne, doğru ile yanlışı şaşırır hale getirir bizleri. Dilerseniz sizlere kitabın konusunu anlatayım. Çünkü günümüzle olan bağlantısını kurmak için hikayeyi bilmek gerekiyor.

     Baş kahramanımızın adı Raskolnikov'dur. Kendisi hukuk fakültesinde okuyan bir öğrenciyken çeşitli maddi problemler sebebiyle okulunu bırakmak zorunda kalır. İlk başlarda özel ders vererek geçimini bir nebze sağlasa da işleri yolunda gitmez ve parasız bir şekilde ortada kalır. Üniversiteye giden her öğrenci gibi hayallere sahip olmuştur, uyurken bunları düşlemiş, karnı aç bir şekilde okulunda okurken kendisini bekleyen güzel geleceğin verdiği huzur ile ayakta kalmıştır. Fakat hayatın kendisine çıkardığı zorluklar sebebiyle tüm bu hayalleri, çabaları, umutları suya düşmüş; tabiri yerindeyse yok olmuştur.

     (Bu noktada şöyle düşünebilirsiniz: Girsin bir işe çalışsın! Herkes nasıl hayatta kalıyorsa o da öyle yapsın! Bunu söyleyenlerin tamamen haksız olduklarını söyleyemem. Fakat bir insan çocukluğundan itibaren bir hedef uğrunda çabalarsa, hayatının 16-17 yılını bu çaba uğrunda öğrencilik yaparak geçirirse ve tüm bu çabanın sonunda bu kişiye gidip işçi ol derseniz, kendisine küfür etseniz daha iyidir. Yazının ilerleyen kısımlarında bu söylediklerim günümüz Türkiye'sine bağlanacaktır.)

     Nihayetinde Raskolnikov, içinde bulunduğu zorlu durumdan kurtulma arayışlarına girer. Kız kardeşinin, mecburiyetten ötürü zengin fakat sapkın bir adamla evleneceğini duyduktan sonra sağlıklı düşünemez hale gelir. Düşünceleri kararır, arzuları kötüleşir. "Daima iyiler kazanır" yalanını söyleyeni bulup öldürmek ister. Çünkü sokağa her çıkışında gördüğü şey aynıdır: "Ailesinden zengin olan kişi ne kadar kötü yahut cahil olursa olsun daima öndedir." Raskolnikov, değerli eşyalarını az bir miktar para karşılığı rehin bıraktığı yaşlı tefeci bir kadın olan Alyona'yı hedef olarak seçer kendine. Alyona, hırsızlık ve katillik haricinde her türlü kötü sıfata haiz birisidir.

     Raskolnikov "Kötü karakterli zenginler her türlü şeye sahipken ve toplumu yönetirken, iyilerin sefalet içinde olmasına katlanamıyorum." der durur kendi kendine. Alyona'nın Lizavetta isminde bir kız kardeşi vardır. Ablasının aksine çok iyi kalpli birisidir. Aynı zamanda Raskolnikov'un zihninde kurduğu planlardaki bir aktördür. Alyona'yı öldürdüğü vakit hem dünyaya hem de yaşlı cadının durmaksızın eziyet ettiği zavallı Lizovetta'ya bir iyilik edeceğini düşünür. Uzun bir planlama sürecinden sonra Alyona'yı öldürür. Tabi işler umduğu gibi gitmez ve cinayeti işlediği sırada Lizovetta tarafından yakalanır. Kendini kaybetmiş bir şekilde Lizovetta'yı da öldürür. Fakat iyi bir şansın yardımıyla iki cinayetten de paçayı kurtarmayı başarır.

     Paçasını kurtarmasına kurtarır ama artık plan yaparken olacağını düşündüğü acımasız kahraman değil, zavallı Lizovetta'nın katilidir. Hem de tüm bunları birkaç antika ve biraz para uğruna yapmıştır. Vicdanı ile mücadele edemez ve sonunda polise teslim olur. Cezasını çekmek için Sibirya'ya gider...

     Gelelim şimdi Türkiye'nin geleceğine. Şu anda ülkemizde milyonlarca Raskolnikov bulunmakta. Bunlardan birisi de benim. Zihnimden hiç kötü düşünce geçmiyor dersem yalan söylemiş olurum. Şanslıyım ki ben bu düşünceleri bastırabilecek bir iradeye sahibim. Peki ya benim dışımdaki yüz binlerce hatta milyonlarca Raskolnikov için aynısını söyleyebilir miyiz?

     Rambo 4 filminde bir söz vardı: "Yapmak zorunda kaldığında; öldürmek, nefes almak kadar kolaydır." Maalesef gerçek bu şekilde. Ülkemizde asgari ücret yakın zamanda 1300 tl yapıldı ve büyük olay oldu. Siyasetçiler bununla bolca övündüler. Şimdi çıkıp çarşıya gitsem, karşılaşacağım 1000 kişiden 900 tanesi asgari ücretin altında çalışıyordur. Aynı şekilde 1000 kişiden 700'ü sigortasız bir şekilde çalışıyordur. Bu insanların büyük çoğunluğu sanılanın aksine ilkokul mezunu değil üniversite mezunu (kesinlikle eğitim seviyesine göre insanları değerlendirmiyorum, bazı kişilerin sıkça söylediği "onlarda okusalarmış" lafına karşı çıkmak için belirtiyorum).

     Devletin temel görevlerinden birisi, adaleti toplum içinde tahsis etmektir. Fakat devlet kendi koyduğu kuralları dahi denetlemeyerek, dolaylı yoldan adaletsizliğin başını çekerse biz ne yaparız? Bu sözlerimden yanlış anlamlar çıkaracaklar elbet olacaktır. O yüzden uyarımı yapayım: Kesinlikle devlet karşıtı birisi değilim ve hiçbir siyasi parti ya da sisteme sempati duymuyorum. Sadece gerçekleri yazıyorum, belki birisi okur ve günümüze kadar süre gelen bu adaletsizlikler son bulur diye.

     Vatandaşlarımıza en az 3 çocuk yapmaları öğütleniyor. Peki bunun getireceği korkunç sonucun ne olduğundan bahsediliyor mu? Televizyonda sabah akşam köşe kapmaca oynayan, çeşitli kanallarda sürekli olarak canlı programlara çıkan yazar (paralı kalemşör) müsveddeleri acaba bu söylemi enine boyuna değerlendirmişler midir? Yapılacak 3 çocuğun en iyi ihtimalle 2 tanesinin "Raskolnikov" olacağı düşünülmüş müdür? Şayet düşünüldüyse, halka söylenmiş midir? Hayır, söylenmedi! Gelecek çok karanlık dostlarım. Sizleri üzmek veya karamsarlık saçmak istemem ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bunu bilmeye hakkı olduğunu düşünüyorum.

     İşçi olarak Avrupa'ya giden Türkleri duymuşsunuzdur mutlaka. Hatta her birimizin bir akrabası bu yolla yurt dışına gitmiştir. Benim dayım gitti mesela. Almanya'ya gittiğinde 20 küsür yaşlarındaydı ve o günden bugüne havaalanında görevli olarak çalışıyor. Aradan 30 yıl geçti ve bir kez olsun maaşının asgari ücretin altına düştüğü yahut sigortasının ödenmediği olmadı. Orada sıradan bir görevli olarak çalışarak biriktirdiği paralar ile Çanakkale'de yani memleketinde kendine 2 ev 1 dükkan aldı. Şimdi maddi durumu çok iyi ve sağlığı da yerinde. Akrabalık bağımız hiç yok desem yeridir fakat çalışkan insanların hak ettiklerini almaları beni mutlu eder. Benim nefret ettiğim kişiler olsalar bile.

     Şimdi de Çin'i düşünelim. Ben bugüne kadar Çin'e işçi olarak giden birisini duymadım. Yahut Çin'de çalışma hayali kuranı. Neden duymadım peki? Çünkü Çin aşırı miktarda nüfusa sahip. Ne kadar gelişirse gelişsin, ne kadar güçlenirse güçlensin sahip olduğu nüfus dolayısıyla vatandaşlarının büyük çoğunluğu asla rahata eremeyecek. Belki ortaokul veya lisede anlatılan biyoloji derslerinden bir örnekle durumu daha iyi anlayabiliriz. Hani bakteriler bir noktadan sonra üremeye devam ettiklerinde kendi kendilerini öldürürlerdi. Çünkü bakteri nüfusunun aşırı çoğalması, besin ihtiyacını karşılanamaz hale getirir ve aşırı nüfusun sebep olduğu kirlilik bakterilere doğrudan zarar verir. Anlayacağınız 3 çocuk yaptırmak, hele hele son birkaç yıldır emek arzının emek talebinden fazla olduğu bir ülkede bunu yapmak, belki ülkeyi güçlü kılabilir. Tıpkı Çin gibi. Fakat vatandaşları kötü ve zorlu bir hayata mahkum eder. Bu da yaşamadan ölmek demektir. Böyle bir hayatı yaşamak yerine intihar etmek çok daha akıl karıdır. Zaten son zamanlarda Çinli işçiler de bu yola bolca başvurmaktalar.

     Gelelim yazımızın final paragrafına. İlk başta size Suç ve Ceza kitabından bahsettim. Çünkü insanların mecbur kaldıklarında neler yapabileceklerini görmenizi istedim. Ardından "Raskolnikov" üreten etkenlerin, güzelim ülkemiz Türkiye'de hızla oluştuğundan bahsettim. Devamında da Avrupa örneğini verdim. Çünkü Avrupa'nın gelişmiş ülkeleri, emek talebinin emek arzından fazla olduğu yerler. Bu sebeple de çalışan karşılığını alabiliyor. Son olarak da Çin'den bahsettim. Bu da emek arzının, emek talebini kat be kat aştığı bir ülkenin ne hale geleceğinin en güzel örneğiydi. Dolayısıyla sevgili dostlarım, aklınızı kullanın ve geleceğiniz için doğru adımlar atın. 3 çocuk değil 1 çocuk yapın ve hem ülkenizin geleceğine hem de kendi geleceğinize katkıda bulunun. Hepsinden önemlisi de eğer işverenseniz lütfen vicdanlı olun ve çalışanlarınızın hakkını verin. Hadi sağlıcakla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder